Seviyeler Arasında Bekleme Süresi & Yetkinlikler
Seviyelerin arasında, -belli istisnalar dışında- mutlaka yeni inisiye olunacak seviyenin gerektirdiği olgunluğa, yetkinlik ve sorumluluğa ulaşma ve bulunulan seviyenin tüm getirilerini sindirme ve yaşama entegre edip içselleştirme beklenmelidir. Aksi takdirde, bütünsel bir hazımsızlığın tüm getirilerini yaşamamız kaçınılmazdır. Mesela yeterli süre geçmeden 2. seviyeye uyumlanan bir kişi, 1. seviyede halledilmeyen, coşkusu yaşanmayan her şeyi 2. seviyenin de getirdiği açılımlarla birlikte ekstradan yüklenmek durumunda kalacaktır bu da onu dengeleyecek yere dengesini bozacak bir duruma getirilebilir. Bir başka deyişle, orta öğrenimin ya da bir yaşın tüm gerektirdiklerini yaşamadan daha ilerki bir aşamaya geçmek için çabalamak mutlaka çok boyutlu sıkıntılara işaret eder ve daha da büyüklerini doğurur.
Seviyeler bir statü gösterisi, herhangi bir ego yarışı değildir tamamen kişiseldir. Genellikle seviyeler arasında bir enerji açlığı ve yükselme ortaya çıkar bu da hemen bir çok şeyi alıp tüketmek istememize sebep olur. Bu yolda pek çok rehber, bilgi, eğitim ve seviye arasında hızla ilerlemek çok sık rastlanan ve düzeltilmesi zahmetli sonuçlar da doğurabilen bir durumdur. Uzun bir açlığın ortaya çıkması birden aşırı, bilinçsiz ve dengesiz yüklenmemize sebep olabilir, fakat unutmamalıyız ki ne kadar toplar, depolar ve tüketirsek tüketelim bunları bizzat kendi yaşamımızda deneyimlemeden, gerektiği şekilde kullanıp faydalanmak olanaksızdır; teori pratiğe yansımadıkça “bilmek”; “olmak” demek değildir. Bilgilerin bilince entegre edilmesi; içsel olanın kendini dışarda görüp tanıması ve sindirmesiyle mümkündür. Tohumdan çiçeğe dönüşüm ancak bu yolla bilgi, deneyim ve oluş üçgeninde mümkündür. Tüm bu süreçler ancak doğru kanallar aracılığıyla, belli kurallar ve tedrici olarak mümkündür ötesi sadece süreli değişimler, yanılsamalar ya da bambaşka kapılardır. Öte yandan; formu değişen bilincin alabileceği içeriğin nitelik ve niceliği de değişir; fakat bunların kendi içinde dengelenmesi de bir zaman alır. Her alan (fiziksel, duygusal, zihinsel, ruhsal) farklı biçim ve hızda ilerler, bazen ilk seviyelerde biz bunları dengeli bir biçimde tartamaz “bastıran” tek bir alanın peşinden tamamlanmayan diğerleriyle beraber sürükleniriz.
Dengeli, uyumlu olan ise; bulunulan seviyeyle ilgili görevlerin, tecrübelerin tamamlanıp tamamlanmadığının tartılması ve bir sonraki seviyeye hazır olup olunmadığının içsel olarak dürüstçe hissedilmesidir ki bu da oldukça özel ve değişkendir ve seviyeler sağlıklı biçimde ilerledikçe kendiliğinden oluşur, insanda da “şu seviyeyi ne zaman alacağım, vakti geldi mi gelmedi mi, alsam mı, alamazsam” gibi sıkıntılar belirmez. Bu zamana kadar eğitmenin öğrenciyi tartması da ayrı bir yeti ve sorumluluktur. Eğitmenin yaptığı her inisiyasyon ve verdiği her eğitimden sorumlu olduğu ve zincirleme olarak onun yetiştirdiği usta öğreticilerin yapacağı inisiyasyonların da sorumluluğunu belli ölçülerde paylaşacağı göz önüne alındığında, eğitmen açısından da durumun ciddiyeti ve hassasiyeti anlaşılabilinir. Geleneksel olarak, 3B Seviyenin kişi tarafından talep edilemez, ancak eğitmen tarafından kişiye uygun görülüp sunulabilir olmasının bir nedeni de budur.
Günümüzde, seviyeler arasında genel belirlenen minimum süreler aslen sembolik olup süresiz ve kişiye özeldir. Seviyeler arasındaki geçiş bir çok faktöre bağlı olarak katı sürece göre oldukça kısalmıştır. Öğrenci ya da öğretmen bunu olumlu ya da olumsuz kullanabilir, önemli olan; kriteri yalnızca öğrencinin kendisi olan süreleri, bir takım korkular, egolar sebebiyle hızlandırmamak ya da yavaşlatmamaktır. Bir su bardağına bir kova ölçüsünde su doldurmak, onu çatlatır ve su boşa akar. Bir kovaya da artık su bardağı ölçüsünde su doldurmak abestir. Burada bardak ve kova deyince bile belli bir değersizlik ya da büyüklük hissinin peşinden sürüklenip suyu ezip geçiyorsak dönüp kendimize tekrar bir bakmamız gerekir.
Öte yandan; ne kadar çok farklı eğitim, enerji ve seviyeyle yüklenilirse o kadar yetkin olunacağı ya da insanın alışılagelmedik belli güçleri kullanabilmesinin onun “mezun” olduğuyla ilgili marazi bir inanç vardır. Bu, çoğu zaman bilinçsiz insanları manipüle aracı olarak da kullanılmıştır. Bir insanın belli güçleri kullanabilmesi hele ki bunları ego rehberliğinde deşifre etmesi onun ruhsal olgunluğunu belirleyen bir kriter asla değildir. Evrendeki her şey hem pozitif hem de negatif olarak kullanılabilir ve ancak kişinin kendisine ayna tutar. Belli tekniklerle ve çabayla belli güçleri herkes geliştirebilir, fakat bunlar içselleştirilip bütünsel olanla, bilinçle, gönül rehberliğinde sevgiyle yol almadıkça hem belli bir seviyede, dengesiz kalır hem de tehlikeli yerlere gidebilir, zarar verir. Bazen az çoktur ve yavaş olan en kestirme, en emin yoldur, kimi taşla tekamül eder kimine de dünya yetmez. Bilgelik nicelikten değil, nitelik, farkındalık, denge ve bütünlükten doğar. Kişi her an, her koşulda kendi olduğuyla mutlu ve eminken aynı zamanda ilerleme çabasını da barındırabiliyorsa uyumla akış ve asıl güç oradadır. Kendini bilmekten uzak olan bir insana asla belli güçlerin kapısı açılmaz; açıldığındaysa o kişi zaten bunları belli bir ruhsal olgunlukla kullanabilecek düzeye gelmiştir, bilgiyi bilgece, edebiyle adabına göre sunar ve yaşar.
.